kendimden feragatyazılar

basınç

1.

odamdayım.. akşamüstü. müzik açmak istersem kulaklıkla dinlemek zorundayım. veya sesini kendim bile duyamayacak kadar kısmalı. bitişik odada, annem ve tam olarak günü gününe 8 yıl 10 aydır bu dünyada var olmayan babamdan sonraki en değerli insan olan yeğenim uyuyor. bütün gün uyuyor zaten. şöyle demek daha doğru olacak; bütün gündüz.. kendisinden, yani yeğenimden sadece dört yaş küçük olduğu halde, bu durumu anlattığımda, “bırak yaşasın hayatını, genç o daha” diyebilen bir dostum var. geceleri sabaha kadar orda burda sürtmesine karışmışım da sanki bugüne kadar, bırakacakmışım.. bıraktım ben her şeyi zaten.. hemen hemen her şeyi.. kendim dahil.. beş yeğenimden bahsi geçen vampir canım ve annem hariç.. her şey de beni bıraksaydı keşke.. kadın drakula yeğen ve annem dahil.. 

gündüz genellikle kulaklık takmam gerekir, gece ise komşular vardır. olmasalardı bile komşular, bulunur getirilirdi varlığımdan rahatsız olunabilecek bir şeyleri olan birileri.. satın alınılırdı. yoktan yaratılırdı. halüsinasyonetik olmasına rağmen bir hayli realitik varlıklar peydahlanırdı. üç harfliler yedi rakamlılar dokuz bilinmeyenliler.. ne bileyim işte.. bir şeyler olurdu yani.. 

hani hiç olmadı, gayet olağan dışı bir tümseği görüp düşmeyeceğin ve böylece arkandan gelen karanlığa toslamayacağın esnada telefonunun ekranı yanar, bir mesajla senin de amına konurdu, bir kez de o kırıcı oluverirdi. ki sanki cemil cümle olmamış gibi hayatıma giren bugüne kadar, daha geçen hafta yine bir iftiraya maruz kalmamışım gibi. o iftiranın ucu bucağı gök kuşağı halesi şeklinde, şekilden şekile, yani kulaktan kulağa yayılarak, sözüm ona kendini benim dostum sayanlarca bana işittirilmemiş gibi.. yani geçmişte yıllarca yıllarca ve yıllarce olduğu gibi. 

dostum dediğin insanları savunmak sana mı kalmış canım. hata etmişsin bugüne kadar, dostların hakkında arkalarından sümkürünlerin hemen o an burnunu kıracak cümleler kurmakla, laf taşımak yerine. yapman gereken, efendi efendi dinleyip bugüne kadar sana yaptıkları gibi üj bej ucubemetrenin, hemen burnunu silip kelimelerin, daha kurumadan mendil, vıcık vıcıklığı yok olmadan, yetiştirmekti, dostlarına.. 

siktirin gidin bundan sonra kimler benim hakkımda size dert yanıyorsa, onlar ile ilişki kurun. 

“ve hiçbir arkadaşının

hakkımda ne düşündüğünü bilmek istemiyorum

arkamdan konuşulanların

arkamda kalmasını yeğlerim” by zackEVA – 2007

10 03 23 17 54

2.

birine ve daha da özelinde bana “takma” demeniz, benim bir şeyleri hala takabildiğimi düşünebiliyor olduğunuzu ele verir bana. ama takamıyorum.. keşke takabilsem. keşke eskisi gibi bir şeyleri umursayabilsem. umarsamaz değilim.. hiç olmadım. sadece, artık, umursayamazım. sayılmaz olduğum için olabilir bu, insanlık topluluğunda çocukluğumdan beri fasulyeden sayılmamdan dolayı. e bare bir pamuğa ekseydim kendimi, akan kanlarımı silmek yerine her yere düşüşümde. daha çok işime yarardım.. 

işime yaramıyorum evet. bakın burada büyük bir risk analizi var; kendim, kendi işime yaramıyorum. işe yaramaz değilim. “işin ne  lan senin” diye sorulmalı o yüzden “sen ne işe yararsın” yerine, bana. çünkü aslen, geçmişte, taksitli borç faizimi ödeyebilmek aşkına para kazanma işlerinde, fabrikalarda heba ettiğim, ve bu dünyadaki herhangi bir sembolik birim ile asla geri ödenemeyecek olan nakitlerim -saatin tik takları ile dairesel ve orantısal olarak bölünmüş kıtalar- esnasında, bir tür multifonksiyonel elemandım. kimilerinin libido emzirme aracı.. kimilerinin okey masasında dördüncü. kimilerinin kendini yalnız hissetmeme kotası.. bir anne ve bir babanın yaşama kaynağının beşte biri. belki anne olanı için beşte beşi de olabilmiş olabilirim, baba bu dünyadan sessiz sedasız tatavasız ve patavatlı bir şekilde çekip gidince, kendi odasında. şu an bulunduğum odada. 

odamdayım demiştim. babamın eski odasındayım aslında.. odadayım. 

işime yaramıyorum.. mide asitimi gübre niyetine kullanarak ürettiğim nane ve limonlar da sizin işinize yaramıyor.. o halde bu bahsi kapatalım..

daha önce de söyledim. bir acı tiyatrosu değil bu. acı çekmiyorum çünkü. çekemiyorum.. acı çekmeyi engelleyen haplarınız var. o halde biraz mutluluk? mutluluğu gözetleyen devriyeleriniz var..

var

varsın

varsınız

varlar

çok varlar

yok

yokum

yokuş

yolum

azım

azalıyorum

azalmakta

giderek

bugüne kadar alınan 

mesafe

3.

girdap topu tut. zack ip atla. yeniden öğrenmeyelim okuma ve yazma. yani aslında inat ile öğrenmemek için mücadele etmeliydim daha o yaşta. şimdi aklım olsa. şimdi ki zamanım olsa.. boş bir kurmaca.. böylece hayatımda, gerçekten köklü bir değişikliğe gitmiş olabilirdim nigga. yoo.. hayır. bu yanlış iliklenen örgünün ilk ilmeği okul değil. daha da öncesiydi aslında. 

inatla ve inatla ve inatla ve inatla, konuşmayı ve konuştuklarınızı anlamayı öğrenmemeliydim.. böylece, sağ çıkabilirdim, kendini yok etme planlarımdan. çıkabilirdim dedim evet, sanki gerçekleştirmiş gibi, -gerçekleştirebilirmiş demedim- kendini yok etme seansını tamamlamış gibi, -tamamlayabilirmiş gibi demedim- hayır hayır hayır, gelecekten geldi o cümle bu zamana.. ve gelecekte okuyacaklar, veya şu an okuyup gelecekte tekrar okuyabilecekler için kuruldu. 

böylece sağ çıkabilirdim. böylece var çıkabilirdim. gelecekte. kendini paylama ve dışındaki olan biten her şeyi ve herkesi affetme dakikalarımda.. var çıkabilirdim.. kendini aklama ve başkalarını haşlamaya da dönmezdi üstelik süreç tersine evrilerek.. 

konuşmayı bile bilmiyorsunuz ki, kimin ne için hangi amaçla ve niye bir değeri olsun hayatınızda, içgüdüsel bir şekilde gelen duygu ve hayatta kalma ve tad alma adına sergilenen iradeniz dışında, neyiniz olabilir, neyin izi kalabilir ruhunuzda.. 

hadi kelimeleri yok edelim.. 

4.

bu da burada bitti ve evet girdap artık yazamıyor. “kıssadan hisseli harikalar kumanyası” adlı mini öyküleri dışında. çünkü artık hazır sigara alıcak parası da bir sigara saranı da yok. çünkü her eli arap kağıdına gittiğinde akış ve kozmosun derinlerinden gelen frekansın kulağına fısıldama hızı kesiliyor. yani bahaneler bahaneler bahaneler..

alıcılarımın ayarları ile oynamayacağım. sigaraya daha sıkı abanacak, ve bir gün, müziği özgürce ve son kez köklediğim bir ormanda; tıpkı can dostumun, dört ay önce kaldığımız başka bir dostumuzun evinde -o da benim gibi aile evinde idam mahkumu gibi bir ruhla yaşadığı için- rahatlığa ve ferahlığa ve ev özgürlüğüne erişip, içten derinlerden gelen, öfke ile karışık bir huzurla “oh be” dediği gibi, o “oh be” anına özdeş bir hissiyatla, öleceğim.. 

canınızı sıktıysam özür dilemem. okumasaydınız. sıkılabilecek bir can taşımayalı on yıl kadar oluyor ben. o halde ölmem de ha? ne dersiniz? susarsınız.. bilirim.. su satsam harf yerine daha çok kazanırdım tanrınızı satayım.. 

benim değil umrumda ben

lütfen

olmayın umrunda siz de benim

böyle iyi

ha bu arada.. gelecekte, olursa bilinç sahibi robotlar, ve biterse enerjileri, kendi dijital döngülerini devam ettirmek de kendi ellerinde değil ise henüz; şarja takılırken, kendilerinden bu eylemi gerçekleştirip onları hayata döndürmek için izin alınmalı. 

11 03 23 05 14

her metne sabit dipnot: kelime hatalarından, eksik veya fazla yazılmış harflerden sanchez sorumludur. redaktörüm olur kendisi. gözden kaçırdığı bir şeyler mutlaka vardır. kendisi ile spam@unthatow.xyz adresi üzerinden e-posta yolu ile temas kurabilirsiniz. ancak tdk’yı kılavuz edinenlerin imla hassasiyetleri ve diğer edePiyasal karın ağrılarınız için başvurabileceğiniz bir ilgili mercii yok. aslına bakarsanız benim başımda ilgilim olan bir mercii de yok, Allah ya da diğer adı ile Tao dışında. 14 yaşımdan beri katıldığım edePiyat oyunlarında aldığım ödülleri satarak geçimimi sağladığım yönündeki iftiralara itibar ediniz ama.. hadi çav belladonna!

..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir